22 Kasım 2010 Pazartesi

Fazla oluyor...

Öyle kibar ve nazik davranıyorum ki hayata, dokunmuyorum bile yanımdan geçip giderken. Avuçlasam bazen şöyle sıksam... fena mı olurdu?
Kimsenin canını sıkma, kimseye ters düşme, sineye çek hayatı, kork erişmekten az ötendekine.
Nezaketin bu kadarı da fazla...

13 Kasım 2010 Cumartesi

Pastoral = Çobanlama (TDK)


Aslında fotoğraflarda göreceğiniz yer Azerbaycan'ın yeşil mi yeşil yaylaları...

Mesele şöyle bizi internetten bulan bir şirket yetkilisi köprü yaptırmak istemektedir. Proje ve imalatı için ihtiyaç duyacağımız bilgi ve çalışmalarla ilgili geri dönüş yapar, sonrasında arkadaşlara gereğinden biraz fazla destek de vererek ilişkilerimizi sürdürürüz.
Yaklaşık maliyetler, köprünün genel görünüşü, plan ve kesit derken "arazi resimleri ekte sanırım fikir sahibi olacaksınız nasıl bir kopru olabilir buraya" şeklinde yolumuzu aydınlatan bir eposta alıyoruz.
Olduğu gibi paylaşıyorum;







Güzel pastoral bir çalışma yapmışlar keşke fotoğraf çözünürlükleri daha yüksek olsaydı dedim, en azından masaüstüne atardım.

Ama tabi burada bitmiyor, yerleşimi düzenleyebilmek ve uygulamaya esas proje hazırlayabilmek için "vaziyet planı" talep etmiştik. Arkadaşlar bir parmak hamlesiyle bu sıkıntımızı da çözmüşler...



İşte köprünün yeri, bundan sonrası çocuk oyuncağı...

Not: Ben mevcut taşköprüye bayıldım. Umarım bizim yapmadığımızı başkaları da yapmaz...

10 Kasım 2010 Çarşamba

Bir dönem daha kapanıyor...

Çinekop sarıkanat olmuş tadına bakmak lazımdır, yağlanmış balıklar.

Cumartesi akşamı Emre ile Şirin el emeği göz nuru sofra kurmuşlar beni davet ettikten sonra. Afiyetle yedik sofradakileri, rakımız da Tekirdağ olunca tadına doyum olmadı desem yeri. Daha sık görüşmeliyiz diye de hayıflandım kendimce. Anlayan adam kolay bulunmuyor bilirsiniz.

Pazar günü ise Ortaköy Çınaraltı'ndayız şirket ekibi ile... henüz kendime yeni gelmişken rakı sofrasındayım yine...

Yetkin'in askere gidişi, Tarık'ın ayrılışı bahane amaç belki bir daha hiç toplanamayacak bu 6 kişiyle son bir kez beraber olmak, son bir kez demek. Yanında lezzetli mi lezzetli ızgara sarıkanat ve müteakip hamsi de cabası...
Henüz gün aydınlıkken oturduğumuz masadan 10 sularında kalktık. Muhabbeti, kahkası ve bir tutam hüznüyle unuttuk pazartesiyi o akşamlık.

Çevremde hareket bereket getirirken durayazdığımı görmek biraz burktu içimi. Aldırmadım diyemem bu kadar farkındayken durumun. Artık "biz hep buradayız" demek ve burada olmak da istemiyorum.

Varsa tutulacak ipleri hayatın şu miyopa bir el uzatan olsa...

Uzatmadan; lüfer için sözleştik ama umarım sarıkanadımızı çekmezler bu arada...