29 Kasım 2011 Salı

Anladım...


Ted'i, Marshall'ı neden sevdiğimi, Barney'e neden imrendiğimi, Robin'e neden bayıldığımı yeniden anladım...
Dünya küçük çünkü... Küreselleşme, benzer tüketimi malların ve hayatın, basit ve evet bir o kadar basit hayatın...
Benzer yaşların, benzer korkuların, benzer kaygıların ve sevgilerin - ki pek çoğu çok erdemli bulmayabilir - yaşandığı...
Biliyorsunuz çok değil aramızda 1-2 yaş fark var karakterlerle...

Sevgi doldum bu gece... Babamı sevdim, annemi, denizi ve dostlarımı sevdim yeniden... biraz da Zaz sevdim... belki üç duble de viskiyi... :)


Gölgelerin sevildiği an...

19 Kasım 2011 Cumartesi

Londra, ikinci vatan...

Pegasus sağolsun yurtdışı kampanyaları ile uçuş çok daha ekonomik, gezmek keşfetmek daha bir erişilebilir oldu. Yaz başından planlanmış olan gezimizin tarihi yaklaşırken Deniz için kağıt kürek, vize işleri de başlamıştı. Her ne kadar 12 sayfalık Birleşik Krallık vize formu karın ağrıtmışsa da, vizenin 3-4 gün içerisinde verilmesi sevindirdi bizleri. Vize için yaptırmış olduğumuz otel rezervasyonunun gayet de mantıklı olduğu, lokasyon ve fiyat süzgecinden geçirildikten sonra Londra'da son anda yer bulmanın da zor olduğu gözlenince rezervasyonumuzu aynen kullanmaya karar verdik. Classic Hotel, Sussex Gardens.
Stansted Havaalanı'ndan kolay bir transfer (pasaportta az biraz bekledik ama) sonrası otele vardığımızda booking.com'daki yorumlardan edindiğimiz izlenimden daha güzel, derli toplu, şirin otelimizi tercih ettiğimize yeniden sevindik. Paki resepsiyon görevlileri de sağolsunlar her türlü konuda yardımcı oldular, kendilerine de selam olsun. 
4 gece 4 gün kalacaktık Londra'da... London Eye, Notting Hill, müzeler gezimizin merkezinde olacak, zamanımızın geri kalanında ise tabana kuvvet yolun, parkın, rüzgarın, yağmurun rehberliğinde rota çizecektik.
İlk güne biraz şaşkınlıkla kahvaltımızı kaçırarak başladık ama sepetten birer elma alma fırsatımız da olmadı değil. Elmalarımız ve anavatanında heryerde bulunabilecek envai çeşit sandviç sayesinde aç kalmayacağımızı tahmin etmek zor olmadı.
Yürü, evet Londra'da yürü... hele yağmur yoksa... Oraya, buraya, şuraya...elindeki veya şehrin her köşe başında dikilmiş olan bölgesel haritalara göre yürü... The Tube'ı da kullan ama vaktin varsa yürü sokakların, yapıların, insanların arasında yürü... Biz de öyle yaptık...
Oxford Street'ten yürümeye başladık... Picadilly, Trafalgar, National Gallery (takdir ettik ücretsiz müzeleri, galerileri), Thames üzerinden yürü... sonra dur, fotoğraf çek, biraz daha yürü, fotoğraf çektir... 
London Eye, dev bir dönmedolap, sıra beklememek için pamuk eller cebe - Fast Track hayatı kolaylaştırır, kim demiş parayla saadet olmaz diye? - manzaranın keyfini sür... 
Karamelize edilmiş fıstık al ama az al... Fıstık dediğin tuzlu olur, tatlı fıstık açken belki... Thames'de nehir turuna katıl, dinle rehberi, gülümse, hayatı hafiflet... Şehri izle, farkı anla, tarafsız ol, takdir et... İnsanı sev, gülümse, aslında zor değil...
Markete git, sandviç reyonunu sev, istif yap gerekirse... hazır yemeklere bak - şaşır!!! bilmene rağmen şaşır !!! Fish and Chips aşer, yürü... Odana döndüğünde sev, biriktir, sabahı iste, geceyi kucakla...
Birinci günün rotasını çizdim haritada, bak, oku, korkma diğer günler de peşinde... 


 1.Gün Rotası

Bir limon çekirdeği...

Koydum bir yere, biliyorum. "Bende kalsın, saklayayım", dedim. Diğer bütün limon çekirdekleri gibi aslında... Açık sarı renkli, boyuna çizgili, belki bildiklerimizden biraz tombul ama o kadar işte...
Mevsimin en yağmurlu gününde, öğle vakti özlenen tantuniye sıkılmıştı limon. Gündüz boş oluyormuş Emine Ana, zaten dışarıda da oturulmaz ya içeride kurumak iskemlelere yayılmak uygun geldi...
Dürümler yendi ama yağmur dinmedi bir türlü. Çok uzağa gitmek olmazdı; Leman Kültür sığınak oldu ıslaklara. 
Isınmak için sıcaklarla başladık ama soğuklara geçiş çok sürmedi kapalı mekanda gizliden gizliye tüttürülebilen üst katta... 
Limon çekirdeği zaten kahve içerken göze takılmıştı... Yağmurdan, sudan, ıslaklıktan olacak hissetmedim saçlarımın (ön tarafta olduğu için tespit pek zor değildi zaten) arasındaki limon çekirdeğini. Montumun cebine attım çekirdeği, tantuniden Leman'dan anı kalsın diye. 
Görüşmek güzeldi, korkmadan, endişelenmeden... 




Bir Limon Çekirdeği