28 Mart 2010 Pazar

A6 QUATTRO

İş para kazanmak için yapılır, özellikle işçiyseniz. Bazı alık arkadaşlar işçiyi fibrikadaki mavi yakalılarla eşleştirseler de kendileri de boru gibi işçidir. Hatta sendikasızlardır çoğu daha bir boktandır aslında.
Öyle bazılarının işlerini çok sevdiklerinden yaptıkları yalandır, fasaryadır, siktir oradandır. Ancak can sıkıntısı için geçici çözüm üretme platformudur. Hiçbir para sıkıntsı olmayan adam başkasının kahrını çekmez, başkası için kendi canını sıkmaz. Para sıkıntısının söz konusu olmadığı hayallerin setleri genelde cafe, şarküteri ve iddia bayileridir, kasadadır.
Efenim, 3 gün sonra yeniden ay dönmekte, içerideki maaş çiftlenmekte... Ofisçe tabii... Türkiye'nin en büyük sektörel işini yapıyor olmamızın bir anlamı yok bizim için... Ofis teknik personelin yediği içtiği sıçtığı, yiyeceği aylık 36-38 bin ediyor hesabımla...
2 ay desen 60 bin(masrafları düş baba) borcu var amcaların bize anlayacağınız...
Audi güzel arabalar üretiyor, kalitesi sorgulanamaz tarzı takdire şayan... Bizde A3 diye başlıyor binekler A8'de son buluyor. Yurtdışında sanırım A1, A2 de varmış ama altına imza atmam. A6 güzel bir makam otosu olur bakanlarımıza mesela, veya kurumsalda genel müdürlere yakışır. Kurumsaldaki bu amcaların en dandiklerinin yılda idare ettikleri cirolar herhalde onlarca milyon turkish lirasın altına düşmez.
Bir de bizim gibiler var, taş çatlasa yıllık cirosu 2 milyon liras olacak bir müessese. Ama biz farklıyız. Çapımızı bilmeyiz, öyle galeriye ayak basınca A6'dan aşağısı kesmez. 2000, 2700 cc de yetmez. Gider mi lan o araba, en az "3000 cc" olacak. "Quattro" olacak bi de, "oğlum bi de tiptronik koy oradan". Bu araba kaç para eder bilir misiniz ey ahali? "95 bin €", "you do the math" derler ama yormadan KOCAMAN 200.000 turkish lirası yazayım ben sizin için. Bu arabanın 2000cc si alınsa edeceği "65 bin €". Aradaki 30 bin € teknik personelin 2 aylık maaşı işte. Daha genciz daha çok ders alacağız.

Unutmayın herşeyi menfaatleriniz doğrultusunda planlayın.
Duygusal bağ kurmayın, yeşillere bakın.
Kendinizi heba etmeyin.
Başkalarından güzellik beklemeyin.
Şahıs şirketinden uzak durun, aile şirketinin kapısından içeri girmeyin. Bir patrondan daha kötüsü çok patrondur.
Yetersizlere yetersiz olduklarını söyleyin.
İşiniz bittiğinde ceketinizi alıp giderken yarattığınız bütün katma değerin kimde kalacağını aklınızdan çıkarmayın.

Bu kadar yeter...

24 Mart 2010 Çarşamba

Düğme

Ofiste önünde uzun kuyrukların oluştuğu bir erkekler tuvaletimiz var. Eee tabi kullanım sıklığı arttıkça bazı tatsız olaylarn yaşanılması da kaçınılmaz. Bundan yaklaşık 3 hafta önce bir arkadaşımızın pantalon düğmesi malesef ki klozete düşmüş. Önceleri ilgiyle baktık bu yüzmeyen düğmeye... metal olduğundan yüzmüyor... düğme yerini sevmiş olacak ki o kadar tazyiğe, aside, taarruza rağmen yerinden oynamadı bile... kapağı açtığımda artık düğmeyi görmeye o kadar alıştım ki, sanki giderse özleyeceğim düğmemizi...

12 Mart 2010 Cuma

Sonunda

Beklemiyordum kendimden, istemezdim de, pişmanım inanın. Ama bir boşluğuma geldi... Artık fazlasıyla birikmiş olmalı ki tutamadım o an kendimi... Odama gitmiştim döndüğümde şişeye uzanan elini gördüm, beni gördüğünde duraksayacağını umdum, durmadı. Birkaç adımda yanında olacağımı biliyordum, adımlarımın temposu hiç değişmedi, şişeye uzandım sağ elimle, kızgındım, hiddetlendim. Yeterdi, durdu, olmadı. Sol elime engel olamadım, öğrensin mi istedim...
---------------------------------------------------------------------------------
Şimdi özür diledim ama gerçekliği nerede bilemiyorum, bitsin istiyorum... İyi olsun istiyorum, seslerini, iniltilerini dinlemek istemiyorum. Söz verdi, yine, yeniden...

Bunları yazdım artık, bir daha okumamak dileğiyle...

6 Mart 2010 Cumartesi

Samanyolu TV

Geçen hafta kanallar arası zap ederken bu dindar, mutaassıp izleyicinin kanalında şöyle bir hikayeyi izledim (bunlar hakikaten insanlar ders çıkarsın böyle hatalara düşmesin diye hazırlanan programlar bu arada);

Genş kızın anası yakınlarda vefat etmiştir ve bunun etkisinden kurtulamamıştır, gündüz gözüyle anasının ak hayalini görüp onunla konuşmaktadı falan... Kız tabi bu garip ruh hali içerisinde çokserseri "cafe" işleticisi ile meyva suyu, çay içmekte, kısacası çok fena günahlara yelken açmaktadır.
Tek amacı kadınların ırzına geçmek olan bu işletici birgün cafede meyva suyu masasında kızla buluşur, ama "başı ağrımaktadır", kız meyva suyu isteyince "al benimkini iç" der.
Kız içer...
Tabii baş dönmesi fenalaşma derken eleman hatunu cafeden dışarı çıkarır, artık art niyetli karakter hatuna bi güzel yağlayacaktır. Tren yollarından falan yürürler baya, hatun bi ara "yapma, ne olur, yalvarırım" falan deyince elemanın cevabı tokat gibi yapışır
-"gezip tozarken iyiydi ama, hadi yürü bakalım"
kız iyice taakatten düşmüştür, o an birden ak anası belirir, "kızım it onu" der, arkadan tren yaklaşmaktadır, "it onu kızım var gücünle it", hatun herifi iter, herif tren üzerinden geçince ikiye bölünür. Kız kurtulur, ooohh be, adam ikiye bölündü kız kurtuldu.
Yıllar geçer, tam tamına 7 yıl, hatun babası ve kızıyla dondurma almaktadır. Küçük kız arkadan dilenen adama takılır kalır, üzülür haline, "anne, bu dilenciye yardım edelim der"
anne yerde bacaksız dilenen adamın yüzünü görür görmez hınçla,
"bırak kızım onu, onun yardıma değil Allah'tan af dilemeye ihtiyacı var" der.
Yani bu mutaassıp kanal izleyicisi seneler önce işlemediği-işleyemediği bir suçtan ikiye bölünen ve ömrünü dilenerek geçiren bu adamı tam 7 yıl sonra da affedememektedir.
"İşte din budur" dedirten humanizmin son vagonuna uzaktan bakan anlayış. Alkışlar nefret için geliyor. SiTV'ye teşekkürler, nerede durduklarını daha bir belli ettiler.
Kimin haklı olduğunun sorgulanmasını yada adalet dışında haklılık ifadesinin kullanımını yanlış buluyorum sanki. Yaşanan onca olay ve atlatılan badireden sonra iki farklı görüş iki farklı zihinde daha bir yer ederek olgunlaşıyor gibi. Haksızlıkları yaşayan farkındayken yaşatan farkında değil ise yaşatanı suçlayabilirmiyiz? Yada yaşananların intikamını almak isteyen yılların ezilmişini haksız görebilirmiyiz? Ben beceremiyorum... Yardım elini uzatacak varsa da hayır demem. Ama benden bu kadar...