29 Ekim 2010 Cuma

Asıl tespit...

Pazar günüydü kapım çalındığında. Beklediğim özel biri yoktu, Kaan olsa gerek dedim. Kapıyı açtığımda yorgun bakışlı bir anketör çıktı karşıma. Çok sürmeyecek dedi içeri davet ettiğimde, merdivenin ikinci basamağına oturdu kalemini çantasından çıkardıktan sonra.
Birkaç soru sonra Mustafa Sarıgül'ün yaptırdığı bir anket olduğu aşikardı. Hizmetler, belediye, parti kurma vs. derken kişisel bilgilere geldi sıra.
Nerelisiniz? kendinizi nasıl tanımlarsınız? Dünyalı, Türkiyeli...
Hanefi, sünni, alevi? Dinsiz...
Ateist mi? Hayır insanlarca tanımlanmış dinlere inanmıyorum, ama Tanrı'ya inanıyorum. Deistim...
Hangi Tanrı? Dinlerinki değil, bir yaratana...
İdealist misiniz? Pardon... yok deist...
....................................
....................................
Hane geliriniz ne kadardır? * bin....
O zaman utangaç materyalistsiniz? Pardon (elindeki forma bakıyorum, anlamadım soruyu çünkü)?

Orada yazmıyor!!!!

9 Ekim 2010 Cumartesi

Salı-Perşembe

Hep Mariachi diyesim geliyor, duraksıyorum... "Olmeca"
Evet uzun zamandır görüşemediğim pek sevgili mutlu insan Öndal ile görüştüm salı akşamı. Elinde 1 lt. Olmeca ile geldi eve, öğlen baş ağrısı götürdü işe.
Evet Öndal okumak ister bunu; kustum hem de Öndal'dan 1 saat önce. Beni yerlerde sürüdü tekilasıyla...
Ama gece klozet başında kıvranan ben sabah lavabo başında son teknoloji harikası kağıt havluları test ediyordum. Öndal ise başı önde çöp torbasını tutuyordu mahzun mahzun...

Bazımız yolun yarısına gelmiş olsak da adam olamıyor işte. Ne içmesini ne kusmasını biliyor... :)

Çarşamba kayıp, perşembeden sonra hafta kısa,ne mutlu bana. Ama ders aldık bu hafta;
Tekila evde içilmez, muhabbeti uzatmaz.
Shot dediğin bir elin parmaklarını geçmez, zaten sonrasını sayamazsın.
Öndal sözünün arkasında durur, ne pahasına olursa olsun ... :)

?

Eski güzeller güzel gelmezken yeni güzelde eskiye öykünmek....
Aynı seste huzur bulmak ama yeniyi özlemek...
Birkaç satırda kendini kaybetmek ama yine de durmak...

3 Ekim 2010 Pazar

FilmEkimi

Bu kadarı da fazla!
Evet İKSV üyesi olmama rağmen yine önsatışı kaçırdım. Ama hiçbir makul filme makul saatte bilet kalmamış olması da fazla! Aaaaa....

Görmek İstediklerim

Kaboom
I saw the devil
Happythankyoumoreplease
Get low (torrent de 34 dk.sı kaldı)
Cyrus

Sadece "I saw the devil" a bilet alabildim bu sabah, gelecek hafta pazara...






Tespit...

Ruh halimi tartma ve yorumlama konusunda pek başarılı olduğum söylenemez...
Ama bu dönemde de basküle çıkmazsam bir daha çıkabilir miyim bilmiyorum.
Şöyle ki;
"mutsuzum".
Tabi dostlarım hiçbir zaman mutlu bir insan olarak tanımlamamıştır herhalde süreli dönemler haricinde.
Mutsuzluğumun sebeplerini aramam gerekiyor aslında ama tercihimi gündelik meşgalelerden yana kullanıyorum.
Neden mutsuzum? Çünkü amaçsızım. Neden amaçsızım? Çünkü hedefsizim.
Her insan gibi arzularım var, ben de mutlu bir hayat hayal ediyorum mesela.
Güzel bir ev, güzel bir eş ve güzel çocuklar belki.
Sonrası daha zor, bunları elde ettiğimde başkalaşıcak mıyım diye soruyorum kendime? Bunlar gerçekten beni bu kasvetli havadan çıkarıp alacak mı? Sanmıyorum, çünkü problemsiz bir hayatı hayal edemiyorum ve etmek de istemiyorum sanki. Her zaman çözüm bekleyen sorunlar olmalı gibi...
Kendi arzularım ya hiç olmadığından yada Konya ovasında karşı şeritteki aracın farı gibi bir görünüp bir kaybolduğundan kendimi kısa vadeli problem çözümlerine adıyorum.
Kısa vadede en iyi potansiyel iştedir tabi.
Çeşitli işler, gerekli gereksiz birikir önünüzde, liste yapar haftalık program belirlersiniz. Listede üstesinden gelinen çözülen problemi veya tamamlanan maddeyi işaretlersiniz bir tikle.
Kendi problemleriniz için hiç ortaya koymadığınız bir emek bu, daha doğrusu benim.
Ama nasıl olabilirdi ki? Böylesine kağıda dökülebilirler miydi mutsuzluk? Yada bir tikle listeden silinebilir mi hedefsizlik?
Şu an mutsuzluk mu yoksa hedefsizlik mi daha kapsayıcı onu dahi söyleyemiyorum.
Hiçbir zaman olmadığı kadar yardıma ihtiyacım var gibi... Özellikle kendimden...