3 Aralık 2009 Perşembe

New York'ta ilk günışığı...

Gün saymak değil niyetim ama ilk gün bu. Senelerce filmlerde izleyip gördüğüm meşhur New York'ta gündüz gözüyle dışarı çıkıyorum. Serin havaya çıkmadan evde atıştıracak birşeyler bakıyorum, buzdolabı dolu sayılır dolaplarda da sıra sıra kavanozlar paketler... ama ekmek yok. Ekmeksiz kahvaltı olmayacağından! ve günün planının dikte ettikleri düşünüldüğünde en doğrusu kahvaltıyı dışarıda etmek. Asansöre binerken Annabel'in sözü var aklımda; "komşular sorarsa arkadaşıyım dersen sevinirim, sürekli evi kiralıyor gibi görünmek istemem". Apartman kapısını açıyorum, dışarıdayız. Hava berrak, gerçekten sanki güneş ışınları herhangibir toz zerreciğinin gölgesini taşımıyor üzerinde. Gideceğimiz yer Union Square, metroya yürümek birkaç dakika. İnsanlara bakıyorum sanki farklı olmalarını bekliyor gibiyim, Türkiye değil, Avrupa da değil, bambaşka bir kıta ya burası! Gördüğüm insanlar çok güzel, çok çirkin, çok mutlu, çok herhangi bir şey değil, insan işte, vasati...
Metrosu meşhur New York'un, neden? Dünya'nın en güzel metrosu olduğu için mi? yoksa en uzun? en hızlı? en eski? Hayır ama anlaşılan o ki; Birleşik Devletler'deki en kapsamlı metro New York'ta ve burası New York o yüzden herşeyi meşhur. New York bir ürün, ABD'nin en çok satan ürünlerinden biri.
Neyse, yolculuk başlasın değil mi, 2 haftalık MetroCard 51$ buna tüm metro hatları ve otobüsler dahil, hiç tereddüt etmeyin alın. Yok efendim 2 binişti, şu bölgeydi falan hiç takmaya gerek kalmaz... bu arada günlük sınırsız da 7$ sanırsam...



Güney New York Metro Haritası



Bu linkten tam haritayı pdf olarak inceleyebilirsiniz, ama yazdırmaya gerek yok, metro istasyonlarından bulabilirsiniz. Local ve express istasyonlara dikkat etmek gerekiyor, durmasını beklediğiniz trenler son sürat önünüzden geçerse sebebi budur.

http://www.mta.info/nyct/maps/subwaymap0911.pdf



Union square, 14.sk doğuda önemli bir transfer merkezi olmanın yanında sokak ressamlarının, pazartesileri organik pazarın ve yoğun insan trafiğinin buluştuğu bir meydan. Yakın çevresinde öğrencilerin zaman geçirdiği Washington Square ve East Village'ın barlar sokağı ama en önemlisi Bengisu'nun Kaplan Center'ının olduğu Astor Place var. Plan şu, Bengisu etüd saatlerini doldurmak için giriş yapıyor, imza atıyorlar kayıt defterine giriş saatleri ile birlikte ve haftalık 22 saatin doldurulması (en azından bu saatlerin %85'i) zorunlu kılınıyor, sonra çıkıyor birlikte geziyoruz, ilerleyen saatlerde de çıkış için yeniden gidip imza atıyor. :)



Bengisu yokken East Village'da turluyorum ama fazla uzaklaşmıyorum yolu bulamam diye. Foot rub 10 dakika 15$, back rub bu kadar falan sayısız masaj dükkanı, bunların sahipleri ve çalışanlar hep Asyalı... Neyse Bengisu geliyor, açız, Turkey&Brie sandwich yiyorum Cosi denen bir yerde Bengisu daha hafif takılıyor. Her ne kadar peynir hayranı olsam da, brie denen kaymak kıvamlı yağlı peynir bana ağır gelmiştir bu sandviçte, ama hayranları da çoktur, aldığım sandviçin 1690 kalori çekmesindeki sebep de bu peynir olsa gerek. Bengisu çıkış kaydını yaptıktan sonra Bengisu'yu işine bırakmak üzere 90.sk doğuya gidiyoruz, bu sefer gitmiyorum restorana ne de olsa çok fırsatım olacak hatta yemek yemeğe bile gidilebilir başka birgün...



Harita varya elimde, Central Park'ı doğudan batıya geçerim diye yeşile veriyorum kendimi... Sakin park, ama iş çıkış saatlerinden sonra koşmaya, spora daha çok insan geliyor sanırsam. Parkın içinden bildiğiniz yollar da geçiyor hem otomobillerin hem de faytonların kullandığı... Tabi gelmişken birkaç poz çekiyorum.



En kısa parkurda fayton turu 14$, bu resimde güneye 59.sk doğru bakıyoruz...

Sabah Bengisu ile Union Sq.'de fotoğraflarını çekmeye çalıştığım sincaplar sekiyor ağaçtan yere oradan geri ağaca sizden birşey göremeyince. Patikaları ve yolu takip ediyorum, umduğum yerden daha güneye çıkıyorum ama amaç da zaten gezmek değil mi! 59.sk 8.av Trump tower ve benzeri şık bloklarla bezeli, iş çıkış saatine denk geldiğimden metro istasyonuna doğru yönlendiğimde meşhur rush-hour insan akışını hissediyorum. Kendi mahalleme, Chelsea'ye dönüyorum ne de olsa sabah kahvaltıyı evde yapmak daha keyifli olur, markete gidiyorum.

Aç birisi için marketler cennet, aynı zamanda da para tuzağı. Herşeyin hazırı, bol çeşidi güzel şarküteri ve peynir standları bezeli markete serpiştirilmiş. Zaten yemek alışverişi seven benim gibi birisi için yeni tatlar denemek için biçilmiş kaftan. Marketlerin tek eksiği %6 alkolün üzerinde içecek satmıyor olması, şarap-vodka-cin vs. için liquershopa gitmeniz gerekiyor. Kasada ilk sürprizlerden biri karşılıyor beni: kimlik soruyor kasiyer bira aldığım için, 21'den küçük gösterdiğimi sanmıyorum ama kural kuraldır ne de olsa. Tahmin bile edemeyeceği bir dilde tanımadığı bir kimlikte bir tarih gösteriyorum kasiyere, sorun yok.

Yolculuğun yorgunluğu üzerimde olsa gerek, birşeyler atıştırdıktan sonra kablo tvnin önünde hafiften gözlerim kayıyor, Bengisu telefonumu çaldırdığından buluşmak üzere 42.sk Times Square'e doğru sokağa atılıyorum. 30.sk 6. av.'dan 42.sk 8.av'a 15 dakikada erişiyorum. Serin hava açıyor uykumu biraz, Times Sq.'da kırmızı ışıklarla etraftakilere fotoğraf çektirmek için gel gel yapan merdivenlere çıkıp oturuyoruz. Etrafı izlemek keyifli, sadece izlemek o akşam için yeterli. Evde sake içiyoruz birkaç yudum ama keyfi erteleyelim bu seferlik, iyi geceler...

1 yorum:

bahadir dedi ki...

la orası 4 dolar burası 3 dolar..hallowen resimlerini koysana, hayatı yazsana...çekçek 10 dolar olsa nolcak...